Kenetlenmek, ilham vermek, huzur vermek ve paylaşmak: bunlar Koronavirüs (COVID-19) salgını esnasında önemi kesin olarak anlaşılan sanatın güçleridir. Virüsten doğrudan etkilenen yüz binlerce insan ve salgın nedeniyle karantinada olan veya ön saflarda salgınla savaşan milyarlarca insanla bu Dünya Sanat Günü, sanatın kriz zamanlarında birleşme ve bağlantı kurma gücüne sahip olduğunu hatırlatmaktadır.
Mart 2020’den beri, çok sayıda sanatçı ve kurumun direnç geliştirici kültürel girişimlere öncülük ettiği görülmüştür. Dolayısıyla, COVID-19'un zamanı, inkâr edilemez bir şekilde, sanatsal yaratım ile toplum arasındaki ilişkiyi güçlendiren, başkalarına ve kültüre de açılma zamanıdır. Krizi atlatmak ve geleceğe ilham vermek için sadece eğitimsel sürekliliğe değil, aynı zamanda kültürel sürekliliğe de ihtiyacımız vardır: öğrenme de kültür de durmamalıdır.
Kurumumuz, sanatın küresel bir sağlık, ekonomik ve sosyal krizin etkilerinin tümüyle hissettiği bir dönemde sanatçılar ve kurumlar tarafından gösterilen dayanışmayı takdir etmektedir.
Gerçekten de müzelerin, tiyatroların ve konser salonlarının kapanması ve konser ve festivallerin iptal edilmesi birçok kurumu belirsizliğe sürüklemiştir. İstihdamın genellikle kayıt dışı ve istikrarsız olduğu ve uygun bir sosyal güvenlik ağının bulunmadığı bir sektörde, sanatçılar ve kültür profesyonelleri bu koşulların getirdiği gelir kaybı karşısında kendilerini çaresiz bulmaktadırlar.
Bu bizlere, sanatçı haklarına saygıyı ve sanat ve kültürün dayanıklılığını artırmak için, UNESCO'nun 1980 tarihli Sanatçının Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararında da belirtildiği gibi, sanatçılara uygun statüleri vermemiz gerektiğini hatırlatmaktadır.
Dahası, halk için bu dönem kültüre erişim ve kültürel ifadelerin çeşitliliği açısından eşitsizlikleri artırmaktadır. Alınan önlemler, halkın kültürel mal ve hizmetlerin çeşitliliğinden yararlanma kabiliyetini ciddi şekilde sınırlamaktadır. Bu eşitsizlikler, normalde dijital uçurumdan etkilenen savunmasız gruplar için daha da vahimdir - milyonlarca kadın ve yerli halkın durumu örnek olmak üzere - ve bu grupların kültüre erişimde daha da büyük zorluklar yaşanmaktadır.
Bu nedenle, sanatı şimdi ve gelecekte canlı tutmanın zorluğu iki yönlüdür: kültürel profesyonellerini ve kültür kurumlarını desteklemek ve herkesin sanata erişimi teşvik etmek.
Adalet ve eşitlik mücadelesinde öncelikli ihtiyaçları daha iyi belirleyebilmek için, sanatsal dünyanın tüm seslerini küreselliği ve çeşitliliği içinde dinlemek gerekmektedir. Böylece, bu dönemde sanatın dayanıklılığını teyit etmek ve geleceğe hazırlanmak amacıyla UNESCO, tam bir yıl önce “ResiliArt” hareketini başlatmıştır. Bugüne kadar, 1.200'den fazla sanatçı ve profesyonel dünya çapında yüzlerce tartışmaya katılarak siyasal faaliyetlere ilham verecek 100 öneri formüle etmeyi mümkün kılmıştır.
Bu zorluklar, ancak yaratıcı toplulukların bu krizin üstesinden gelmesine ve sanatçıların statüsünün korunmasına ve iyileştirilmesine yardımcı olmayı amaçlayan geniş kapsamlı kültürel politikalarla önlenebilecektir. UNESCO, Ekim 2020'de kültürel ve yaratıcı endüstrilere yardımcı olabilmek amacıyla devletlerin almış olduğu somut destek önlemlerini ayrıntılarıyla anlatan bir politika rehberi olan Krizdeki Kültür’ü (Culture in Crisis) tam da bu ruhla yayımlamıştır.
“İnsanın hayatta kalabilmek için oksijene ihtiyacı olduğu gibi, sanata ve şiire de ihtiyacı vardır.” Bu kriz bizlere, Aimé Césaire'ın de söylediği gibi, sanat ve kültürün insanlık için ne kadar hayati bir ihtiyaç olduğunu hatırlatmaktadır. Bu güçlü kültürel devinime katılarak, bu sosyal mesafe döneminde sanatın bizleri her zamankinden daha da yakınlaştırdığını kanıtlayalım.
Bu metin https://unesdoc.unesco.org/ark:/48223/pf0000376804_eng adresinden alınarak Türkçeye çevrilmiştir.