Gerek COVID-19 küresel salgın süreci bağlamında gerekse savaş ve çatışma sırasında, güvenilir bilgi ihtiyaçtan daha fazlasıdır: Hayati önem taşır.
Gazeteciler bu bilgilerin sağlanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Kişilerin bilgiye dayalı kararlar alabilmesini sağlayarak gerçekleri değerlendirir, araştırır ve yayarlar. Gazetecilik bu nedenle savunmamız ve desteklememiz gereken bir kamu yararıdır.
Birleşmiş Milletler, UNESCO’nun öncülük etmekten gurur duyduğu Gazetecilerin Güvenliği ve Dokunulmazlık Sorunu Eylem Planının 10. yıl dönümünü kutluyor olsa da gazeteciler hızla değişen bir ortamla karşı karşıyadır.
En güncel Dünya İfade ve Medya Geliştirme Eğilimleri raporumuzun da gösterdiği gibi, dünya genelinde altı kişiden beşi, son beş yıl içinde basın özgürlüğünde düşüş yaşayan bir ülkede yaşamaktadır. Aynı dönemde yaklaşık 400 gazeteci sadece işlerini yaptıkları için öldürülmüştür.
Dijital teknolojiler bu alandaki devrimi daha da ileri taşımıştır. Sınır ötesi gazeteciliği destekleyerek eşi görülmemiş bilgi alışverişine imkân tanımıştır. Artık dünyanın herhangi bir köşesinde, herhangi bir zamanda neler olduğunu görebilmekteyiz.
Ancak bu fırsatlar yeni zorlukları da beraberinde getirmektedir. Çevrim içi platformların ortaya çıkışı, bağımsız ve çoğulcu medyanın ekonomik uygulanabilirliğini sorgulayarak mevcut değer zincirlerini ve iş modellerini alt üst etmiştir.
Dijital çağ ayrıca medya çalışanlarını ve kaynaklarını, örneğin veri saklama, casus yazılım ve dijital gözetim yoluyla hedef alınma, taciz edilme ve saldırıya uğrama riskine maruz bırakmıştır.
Gazetecilere karşı nefret söylemleri, özellikle kadın gazetecileri etkilemiştir. Araştırmamız, ankete katılan on kadın muhabirden yedisinin çevrim içi şiddete maruz kaldığını göstermiştir.
Bu teknolojilerin az bir kısmı şeffaf ve güvenilir bir şekilde düzenlendiği için şiddetin failleri çoğunlukla iz bırakmadan, dokunulmazlıkla çalışmaktadırlar.
Bu durum son bulmalıdır. Teknolojik ilerlemeler, gazetecilerin özgürlüğüne, mahremiyetine ve güvenliğine saygı ile desteklenmelidir. Sosyal medya ağları, ifade özgürlüğünü korurken, özellikle yaygın dezenformasyon ve nefret söylemiyle mücadele etmek için daha fazlasını yapmalıdır.
UNESCO bu hedeflere sıkı sıkıya bağlıdır. Ortaya çıkan zorlukların üstesinden gelmek için UNESCO, geçen yıl Namibya’da gerçekleştirilen Dünya Basın Özgürlüğü Konferansı’nda, ilkinden otuz yıl sonra yayınlanan dijital çağda Kamu Yararı Olarak Bilgi için yeni bir Windhoek Bildirgesi’nin kabul edilmesini desteklemiştir.
O zamandan beri UNESCO, çevrim içi platformlar için yeni şeffaflık ilkelerini teşvik ederek, sürdürülebilir medya iş modellerine yönelik araştırmalar yürüterek ve eğitim sistemlerinde medya ve bilgi okuryazarlığına yeniden odaklanarak Deklarasyonu uygulamaktadır.
Ancak riskleri ele almak ve dijital çağın fırsatlarını yakalamak için hepimiz daha fazlasını yapmalıyız. Bu Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde UNESCO Üye Devletleri, teknoloji şirketlerini, medya topluluğunu ve sivil toplumun geri kalanını hem gazeteciliği hem de gazetecileri koruyan yeni bir dijital yapılandırma geliştirmek için bir araya gelmeye davet ediyorum.
* https://unesdoc.unesco.org/ark:/48223/pf0000381306?posInSet=3&queryId=N-ccba60d3-08da-47a2-b0dd-e321537e006e adresinde yer alan metinden faydalanılarak Türkçeleştirilmiştir.