2021 yılında gerçekleştirilen UNESCO Genel Konferansı’nda 3 Kasım’ın tüm dünyada Uluslararası Biyosfer Rezervleri Günü olarak kutlanması kabul edilmişti. UNESCO Genel Merkezi ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu tarafından yapılan açıklamalarda biyosfer rezervlerin, doğayla uyumlu bir gelecek açısından önemi vurgulandı ve hedefler dile getirildi.
Biyolojik çeşitlilik kaybı, iklim değişikliği, çevre kirliliği gibi derin krizler, kuraklık, kirlilik, salgınlar ve afetlerin etkilerini giderek artırmaktadır. Bu durum, insanlığın, doğa ile uyumlu bir gelecek için, çevresiyle ekonomik, sosyo-kültürel ve doğal ilişkilerini daha sürdürülebilir bir temele oturtmasını zorunlu kılmaktadır.
UNESCO’ya bağlı MAB (İnsan ve Biyosfer) Programı kapsamında oluşturulan alanlar olan biyosfer rezervleri, ekosistemlerin fiziki ve canlı tüm bileşenleriyle birlikte, bütüncül olarak korunduğu alanlardır. Tüm kıtalara yayılmış olan Dünya Biyosfer Rezervleri Ağı, son derece geniş bir ekosistem çeşitliliğine ve zengin bir biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapmaktadır. Bu alanlar, küresel değişimlerden etkilenmesi en muhtemel olan bölgeleri de içermektedir. Aynı zamanda, iklim değişikliğinin, türlerin yayılışı, dağılımı, göçü ve sahip oldukları genetik çeşitlilik üzerinde etkilerinin de gözlemlenebileceği doğal laboratuvarlardır.
MAB Programı, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına ulaşma yolunda insanların sorumluluk içinde birlikte hareket ettiği, daha müreffeh bir dünyaya giden yolu hedeflemekte ve bunu biyosfer rezervlerinde sergilediği sürdürülebilirlik modelleri ile hayata geçirmektedir. Örneğin, biyosfer rezervlerinde yaşayan ve bu alanların kaynaklarını kullanan yerel topluluklar, tarım alanında uyguladıkları sürdürülebilirlik ilkeleri ile kırsal sosyo-ekonomik gelişim ve ekosistem koruma arasında sağlıklı bir dengenin kurulmasına katkı sağlarken biyolojik çeşitliliğin korunmasında da önemli rol oynayabilmektedir. Biyosfer rezervleri aynı zamanda çeşitli ekosistemlerde ve farklı sosyo-ekonomik ve kültürel ortamlarda kapsamlı analizlerin ve araştırma, izleme, çevre eğitimi çalışmalarının yürütülmesine olanak sağlamaktadır.
Her yıl giderek artan sayıda ülke yeni alanlarıyla MAB programına katılarak dünya biyosfer rezervleri ağını büyütmektedir. 134 ülkede 738 alandan oluşan ağ, dünya genelinde 260 milyondan fazla insana ev sahipliği yapmaktadır. Toplam 7 milyon km2’lik alanıyla Dünya Biyosfer Rezervleri Ağı, dünya yüzeyinin yaklaşık %5'ini kaplamaktadır. Bu alanlar, son derece geniş ekosistemlere ve zengin bir biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapmaktadır. Ülkemizdeki ilk ve tek biyosfer rezervi Artvin’in Borçka ilçesinde yer alan, 2005 yılında ilan edilen Camili Biyosfer rezervidir. Bir alanın biyosfer rezervi olabilmesi için yasal olarak korunuyor olması, uygun yapı ve büyüklükte olması ve işlevini en iyi şekilde yerine getirmesine yardımcı olacak bir yönetim mekanizmasına sahip olması gerekmektedir.
UNESCO, 3 Kasım Uluslararası Biyosfer Rezervleri Gününü “Biyosfer rezervleri, bu dünyada, doğa ile sürdürülebilir ve uyumlu bir ilişki kurarak yaşamanın mümkün olduğunu hepimize gösteren alanlardır. Uluslararası Biyosfer Rezervleri Günü, bizleri, sürdürülebilir kalkınmayı, doğaya ve canlılara saygı göstererek, her yerde ve tam anlamıyla inşa etmek için bu alanlarda uygulanan çözümlerden ilham almaya davet etmektedir.” şeklinde tanıtmaktadır.
UTMK Başkanı Prof. Dr. Öcal OĞUZ da “Eşsiz doğal ve kültürel zenginlikleriyle ülkemiz çok sayıda biyosfer rezervine ev sahipliği yapabilecek potansiyele sahiptir. Yeni dönemde de UTMK olarak ilgili kamu kurumlarımız ve yerel paydaşlarımızla iş birliğine hazırız.” açıklamasını yapmıştır.
İnsan ve Biyosfer Programı, Biyosfer Rezervleri ve Camili Biyosfer Rezervi hakkında kapsamlı bilgi için tıklayınız.