Türkiye’de ibreler toplumsal yaşlanmanın bir hayli yol aldığını, ivme kazandığını gösteriyor. Objektif kıstaslarla ölçüldüğünde Türkiye’de yaşlılıkta yaşam durumunun, çağımızın modern toplumundan beklenene erişemediği de anlaşılıyor. Buna rağmen yaşlananlar kadar yaşlılar da hayatlarından memnun görünüyorlar. Ama görünüş aldatıcıdır. Emile Durkheim’ in dediği gibi “İnsan aklı güvenilir değildir; sosyal dünyayı sadece titiz araştırmalarla tanıyabiliriz”. Öte yandan yaşlanan ve yaşlı insanların kötü yaşam koşullarına rağmen kendilerini memnun hissetmeleri, onlar için hiçbir şey yapmamanın gerekçesi olamaz. Aksine nüfus yapısındaki hızlı değişimleri de göz önüne alırsak, yaşlılık ve yaşlıların yaşam durumuyla daha fazla ilgilenmek zorunda olduğumuz anlaşılıyor. Tüm dünyayı saran yaşlanma ve yaşlılık ülkeden ülkeye değişik görüntüler sunabilir. Gelişmiş endüstri ülkeleri demografik yapı açısından gelişmekte olan ülkelerden daha ileride olabilir. Buna rağmen bu ülkelerin hepsi yaşlanmaktadır. Yaşlanma ve yaşlılık çağımızın küresel olgularındandır (Tufan 2007; Wahl/Heyl 2004; Rosenmayr 2004). Max Weber sosyal olguları “anlayarak açıklamak” gerektiğini vurgulamıştır. Türkiye’de henüz çok kısa bir tarihe sahip olan Gerontoloji şimdiye kadar olan çalışmalarında sadece olguyu açıklamaya çalışıyor. İstatistiksel çalışmalarında açıklayıcı olabiliyor, ama henüz kendi toplumundaki yaşlanmayı ve yaşlılığı “anlayamıyor”. Henüz 2009 yılından beri Gerontoloji eğitimi verilen bir ülke olarak Türkiye’nin Gerontoloji alanında bundan sonraki görevleri artık sadece açıklamakla yetinmemek, aynı zamanda yaşlanma ve yaşlılığı anlamak olmalıdır. Anlamanın gerçekleştiği andan itibaren yaşlılığın siması da değişecektir.