Somut Olmayan Kültürel Miras ve Müze Alt Çalışma Grubu Raporu
Müzeler, somut olmayan kültürel mirasın korunmasında işlevsel kurumlar olarak 2003 yılında UNESCO tarafından kabul edilen Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi’nde ve Sözleşme’nin Uygulama Yönergesi, Hükûmetlerarası Komite Kararları, Periyodik Raporları, İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesi, Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi, Korumanın İyi Uygulamaları Kaydı gibi metinlerinde doğrudan ve dolaylı olarak yer almaktadır. Bu bağlamda müzeler, Sözleşme metninde belleğe ilişkin mekânlar ve okul dışı eğitim ortamları arasında değerlendirilmektedir. Buna ek olarak Uygulama Yönergesi somut olmayan kültürel mirasın korunmasında müzelerin rolüne açıkça vurgu yapmaktadır. Yönerge’de müzeler toplum merkezleri, dernekler, arşivler ve diğer benzer kuruluşlarla birlikte somut olmayan kültürel mirasın korunmasında etkili olabilecek kurumlar olarak nitelendirilmektedir. Sözleşme’ye bağlı listelerde de unsurların müzelenmesi koruma önlemleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır.
Kısa adı ICOM olan Milletlerarası Müzeler Konseyi, 2007 yılında ilan ettiği müze tanımında kültürel mirası “somut ve somut olmayan kültürel miras” olarak tanımlamıştır. Böylece müzeler somut kültürel mirasın yanı sıra somut olmayan kültürel mirasın korunmasından da sorumlu hâle gelmiştir. Bu gelişmeler Somut Olmayan Kültürel Miras (SOKÜM) Müzeciliği alanını yaratmıştır. Bu alan; somut olmayan kültürel mirası koruma konusunda toplumda farkındalık yaratma, canlı bir şekilde yaşatma, kuşaktan kuşağa aktarma, topluluk katılımını sağlama gibi yönleriyle ön plana çıkmaktadır.
2003 yılından itibaren dünyada SOKÜM müzelerinin ve miras unsurlarına odaklı müzelerin kurulduğu görülmektedir. Türkiye’de ise 2002 yılından itibaren SOKÜM müzeciliği farkındalığı yaratılarak 2005 yılında ilk SOKÜM müzesi kurulmuştur. Bu raporun amacı SOKÜM müzeciliğini dünyadan ve Türkiye’den örneklerle incelemek, Türkiye’deki SOKÜM odaklı müzelerin günümüzdeki durumunu tespit etmek ve geliştirilmesi konusunda öneriler sunmaktır. Bunlara ek olarak küresel salgın döneminde SOKÜM odaklı müzelerin durumunu ve faaliyetlerini değerlendirerek Türkiye’deki örneklerden hareketle açıklamaktır.
SOKÜM müzeciliğinin güncel değerlendirebilmek için bu müzeleri ortaya çıkaran ve yönlendiren sürece değinilmesi gerekmektedir. Bu süreç kültür varlıklarına yalnızca somut kültürel miras odaklı yaklaşımın değişerek somut ve somut olmayan kültürel mirası kapsayacak şekilde genişlemesi olarak da okunabilir. 1954 Silahlı Bir Çatışma Hâlinde Kültür Mallarının Korunması Hususundaki La Haye Sözleşmesi, 1970 Kültür Varlıklarının Kanunsuz İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve Yasaklanması İçin Alınacak Tedbirlerle İlgili Sözleşme ve 1972 Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme kültür varlıklarına somut kültürel miras şeklinde yer vermiştir. Bu durum korumanın merkezi görülen müzeleri de vitrinler aracılığıyla kültürel mirasın sergilenmesine yönlendirmiştir. Ayrıca somut mirasın korunması konusunda, Türkiye’de 1983’te çıkarılan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu veya 2009 yılında ilan edilen Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tasnifi, Tescili ve Müzelere Alınmaları Hakkında Yönetmelik gibi mevzuatlar da bu bakış açısıyla oluşturulmuştur.
İlk defa somut olmayan kültürel mirasın da somut kültürel mirasla birlikte korunması gerektiğine ise 1989 tarihli Folklorun ve Geleneksel Kültürün Korunması Tavsiye Kararı ile dikkat çekilmiştir. 2003 Sözleşmesi ile somut olmayan kültürel mirasın yaşayan yönüne, canlı bir şekilde yaşatılmasına dikkat çekilmiştir. Bu yönüyle SOKÜM ve müze ilişkisi 2000 yılında kısa adı ICOFOM olan Uluslararası Müzecilik Komitesi tarafından yürütülen çalışmalarla başlamıştır. ICOM’un 2007 yılında yaptığı tanımda müze, toplumun ve toplumun gelişiminin hizmetinde, halka açık, eğitim, inceleme ve eğlence amacı için çevresini ve insanlığın somut ve somut olmayan kültürel mirasını toplayan, koruyan, araştıran, paylaşan ve sergileyen kâr düşüncesinden bağımsız, sürekliliği olan bir kurum olarak değerlendirilmiştir. Böylece müzeler için somut olmayan kültürel miras, somut kültürel mirasla birlikte korunması gereken yeni bir alan yaratmıştır. 2019 yılında ICOM tarafından açıklanan Alternatif Müze tanımında da kültürel mirası somut ve somut olmayan şeklinde bir bütün olarak görerek topluluk katılımına ve kültürel çeşitliliğe de bu tanımda yer vermiştir.
Bu durum, müzeleri somut olmayan kültürel mirasın ne olduğu, nasıl derleneceği ve müzeleneceği gibi pek çok soruyla ve sorunla karşı karşıya getirmiştir. Dondurarak vitrinler aracılığıyla sergileme, yalnızca somut kültürel miras odaklı sergileme, bağlamından koparma ve topluluk katılımını sağlayamama bu sorunların başında sayılabilir. Bu sorunları çözmek için müzelerin SOKÜM’ün korunmasında 2003 Sözleşmesi’nin çok yönlü koruma yaklaşımını benimsemesi gerekmektedir.
Dünyada ve Türkiye’de sergileme ve sunum açısından birbirinden farklı örnekleri içerse de koruma yaklaşımları bakımından ortak bir anlayışı benimseyen pek çok müze kurulmuştur. Dünyadaki SOKÜM müzelerine Çin’de bulunan Suzhou Intangible Cultural Heritage Museum (2016), Hangzhou Intangible Cultural Heritage Museum (2020) ve Tibet Intangible Cultural Heritage Museum (2021) adlı müzeler etkileşimli sergilerle ziyaretçiler için farklı deneyimler sunmayı ve uygulamalar için alan yaratmayı amaçlamaktadır. Bu örneklere ek olarak SOKÜM adını taşımayan ancak SOKÜM’ün korunması konusunda faaliyetlerini sürdüren müzelere de bu bağlamda yer verilebilir. Örneğin 2003 Sözleşmesi’nin Korumanın İyi Uygulamaları Kaydı’nda İspanya’daki Pusol Okul Müzesi (2009), Endonezya Pekelongan'daki Batik Müzesi (2009), Brezilya’daki Fandango’nun Yaşayan Müzesi (2011) ve Hırvatistan’daki Batana Ekomüzesi (2016) ve İsveç’in Kronoberg Bölgesi’nde hikâye anlatım sanatını teşvik etmek ve canlandırmak için hayata geçirilen Efsaneler Ülkesi Programı ile ilişkilendirilen SagoMuseet (2018) bulunmaktadır.
Türkiye’de ise SOKÜM müzeciliği, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Halk Bilimi Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından SOKÜM’ün müzelenmesi ile ilgili sempozyumlarla tartışmaya açılmıştır. Bunlardan ilki, müzecilik alanında somut ve somut olmayan kültürel mirasın bir arada korunması gerektiğini vurgulayan, 12-13 Aralık 2002 tarihleri arasında Ankara’da düzenlenen Türkiye’de Halk Bilimi Müzeciliği ve Sorunları Sempozyumu’dur. İkincisi ise 4-6 Mart 2004 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirilen Somut Olmayan Kültürel Mirasın Müzelenmesi Sempozyumu’dur. İlk sempozyumda Türkiye’de SOKÜM ve müze ilişkisi konusunda durum değerlendirmesi yapılmış, halk bilimi müzeciliği açısından folklor ve açık hava müzeciliği üzerinde durulmuştur. İkinci sempozyumda ise SOKÜM ve müze ilişkisi SOKÜM’ün farklı alanlarının müzelenmesi açısından incelenirken dünyadaki uygulama örnekleri de değerlendirilmiştir. Ayrıca Türkiye’de Halk Bilimi Müzeciliği ve Sorunları adlı sempozyumla birlikte 2002 yılında merkez müdürü Prof. Dr. M. Öcal Oğuz tarafından toplanan nesnelerle “Türk Halkbilimi Müzesine Doğru” adlı bir sergi de gerçekleştirilmiştir. 23 Eylül 2005 tarihinde ise bu serginin sürekliliği sağlanarak Türkiye’deki ilk SOKÜM müzesi olan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi kurulmuştur. 2013 yılında da aynı Merkeze bağlı Ankara Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi ziyarete açılmıştır. Bu iki müze örneği, Türkiye’de SOKÜM müzeciliği alanında model oluşturmuştur ve 2021 yılına kadar yedi müze daha kurulmuştur.
Rapor kapsamında değerlendirmeye alınan müzeler, “Somut Olmayan Kültürel Miras Müzeleri” ve “Somut Olmayan Kültürel Mirasla İlişkili Müzeler” şeklinde iki başlık altında toplanabilir. “Somut Olmayan Kültürel Miras Müzeleri”, adında SOKÜM kavramı bulunan müzeleri; “Somut Olmayan Kültürel Mirasla İlişkili Müzeler”, adında SOKÜM kavramı bulunmasa bile (adında yaşayan, yaşam kültürü, kültürel miras, kültürel hazine gibi kavramlar bulunan) sergileme biçimleri ve faaliyetleri SOKÜM müzeciliği ile uyumlu olan müzeleri karşılamaktadır. Türkiye’de adında SOKÜM terimini kullanan sadece üç örnek bulunmasına rağmen sergileme yöntemi ve amaçları bakımından SOKÜM müzeciliği anlayışını benimseyen örnek sayısı altıdır.
SOKÜM müzeleri; Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Halk Bilimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi (2005), Ankara Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi (2013) ve Kahramanmaraş Dulkadiroğlu Belediyesi Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi (2019)’dir.
SOKÜM’le ilişkili müzeler ise Beypazarı Yaşayan Müze (2007), Ünye Yaşayan Kültürel Miras Müzesi (2009), Bursa Yaşam Kültürü Müzesi (2018), Adıyaman Üniversitesi Yaşayan Kültürel Hazineler Müzesi (2018), Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi NEVÜ Kapadokya Yaşayan Miras Müzesi (2019), Boyabat Yaşayan Kültürel Miras Müzesi (2020)’dir.
Bu müzelerin yanında “İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesi’nde Kayıtlı Unsurlar Odaklı Müzeler”in ve Kent müzelerinin SOKÜM’le ilişkili olduğu düşünülebilir. Ancak bu müzeler koruma ve sergileme yaklaşımları bakımından SOKÜM müzeciliği ile uyumlu olmadıkları için raporda yer verilmemiştir. Kent müzeleri içinde Tire Kent Müzesi yakın zamanda UNESCO SOKÜM İhtisas Komitesi’nden SOKÜM ve müzecilikle ilgili eğitim talebinde bulunmuştur. Bu talep kent müzelerinin de 2003 Sözleşmesi bakış açısıyla ve koruma yaklaşımları çerçevesinde faaliyetlerini sürdürme konusunda istekli olduğunu göstermektedir.
Bu rapordaki veriler; alt çalışma grubu tarafından hazırlanan ve beş müze tarafından doldurulan Veri Toplama Formu’ndan ve müzelerin broşür, internet sayfası vb. kaynaklarda yer alan ve görüşme yoluyla elde edilen bilgilerden oluşmaktadır. Söz konusu formda özellikle müzelerin amaçları, 2003 Sözleşmesi ve Sözleşme’nin önerdiği koruma ve müzecilik konusundaki farkındalıkları, müzelerin isim tercihleri, faaliyetleri, personelleri ve küresel salgın sürecindeki faaliyetleri hakkında bilgi edinilmesine yönelik sorular yer almaktadır.
Türkiye’deki SOKÜM’le ilişkili müzeler, genellikle Sözleşme’de yer alan sözlü anlatımlar, toplumsal uygulamalar, doğa ve evrenle ilgili uygulamalar, gösteri sanatları ve el sanatları alanlarındaki miras unsurlarına odaklanan; bu unsurların nesneler üzerinden durağan bir şekilde değil müze rehberleri/uzmanları tarafından anlatması ve canlandırması yöntemini benimseyen; bu unsurlara yönelik atölye ve etkinlikler düzenleyen; ayrıca SOKÜM’ün tanıtımını, aktarımını ve korunmasını amaçlayan müzelerdir. Bu özelliklerinden dolayı adlarında hangi kavramı kullandıklarından bağımsız olarak bu dokuz müze, işleyiş ve faaliyet alanları ve amaçları bakımından ortaklıklar taşımaktadır. Bu müzeler işleyiş ve faaliyet alanlarında dinamik, uygulamaya yönelik, ziyaretçi katılımını önceleyen sergileme biçimlerini benimsemektedir. Bu özellikleri dolayısıyla müzelerin formlarda faaliyet alanlarını ve amaçlarını tanımlama biçimleri de SOKÜM müzeciliği anlayışını benimsediklerini ve bu rapor kapsamında değerlendirilmesini doğrular niteliktedir.
Türkiye’de SOKÜM’le ilişkili müzelerin güncel durumunu Veri Toplama Formlarından ve müzelerin broşür, internet sayfası vb. kaynaklarda yer alan ve görüşme yoluyla elde edilen bilgilerden hareketle değerlendirdiğimizde; bu müzelerin 2003 Sözleşmesi’nden haberdar olduklarını, faaliyetlerini Sözleşme’nin amaç ve önerileri doğrultusunda sürdürdüklerini, geleneğin yaşatılması ve aktarılması ilkesini benimsedikleri görülmektedir. Müzelerde, Sözleşme’nin temel hedefi olan kültürel mirasın korunması ve yaşatılarak aktarılması hususuna müzeler aracılığıyla katkı sağlama farkındalığı vardır. Bu nedenle de deneyim odaklı sergilemeyi tercih etmektedirler.
SOKÜM müzelerinin faaliyetlerine bakıldığında somut olmayan kültürel mirası dondurarak sergilemedikleri aksine uygulama yoluyla aktarma ve yaşatma konusunda önemli bir farkındalıkları olduğu ve bu yönleriyle de Sözleşme’nin önerdiği koruma yöntemleriyle uyumlu oldukları görülmektedir. Düzenlenen faaliyetlerde Sözleşme’de belirtilen beş alanda SOKÜM ile ilişkili müzelerin yüz yüze ve çevrim içi etkinlikleri bulunmaktadır. Bu müzelerde bilmece, tekerleme ve masal türlerine odaklanan atölye çalışmalarıyla sözlü gelenekler ve anlatımlara; meddah ve karagöz gösterileriyle gösteri sanatlarına; nevruz, çiğdem günü, hıdırellez, aşure günü gibi geleneksel gün ve bayram kutlamalarıyla toplumsal uygulamalara, ritüellere ve şölenlere; halk mutfağı gibi doğa ve evrenle ilgili bilgi ve uygulamalara ve ıhlamur baskı, ebru sanatı gibi el sanatlarına ilişkin faaliyetler yürütülmektedir.
Müzelerin kuruluş aşamasında UNESCO’dan doğrudan ya da dolaylı olarak destek aldıkları görülmektedir. Kuruluş aşamasındaki iş birlikleri UTMK ile yapılan resmî yazışmalarla olmasa da UTMK’dan ve bünyesindeki İhtisas Komitesi üyelerinden ve Halk Bilimi alanındaki uzmanlardan alınan destek ve akademik danışmanlıklar şeklinde ön plana çıkmaktadır.
UTMK dışında müzelerin iş birliği yaptığı ve destek aldığı diğer kurumlar arasında yerel yönetimler, üniversiteler ve kalkınma ajansları bulunmaktadır. Müzelerden bazılarının üniversite bünyesinde, bazılarının ise bir belediyeye bağlı olarak faaliyet göstermesi bu durumu kanıtlamaktadır. Özellikle üniversite ve yerel yönetimlerin SOKÜM Müzeciliği konusundaki tavırları, söz konusu miras alanının korunması konusunda güçlü bir kamuoyu oluşturulduğu şeklinde değerlendirilebilir.
Türkiye’deki güncel duruma bakıldığında kuruluş aşamasında olan SOKÜM müzelerinin de bulunduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda UTMK’ya gelen müze başvuruları incelendiğinde Mezitli Belediyesinden Yaşayan Kültür Mirası Müzesi ve Ahlat Belediyesinden Ahlat Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi kurulması yönünde başvuruda bulunulmuştur. Her iki müzenin de taslak çalışmaları incelendiğinde SOKÜM müzeciliğinin yaklaşımlarını benimseyecekleri görülmüştür. Belediyelerin UTMK ile kurdukları bu ilişkiler, SOKÜM’ün müzelenmesi konusunda farkındalığın arttığı şeklinde yorumlanabilir.
Diğer taraftan müzelerin kuruluş aşamasında dünyada ve Türkiye’de kendilerinden önce kurulan SOKÜM müzeleri ya da ilişkili müzeleri örnek aldığı görülmektedir. Yurtdışında örnek alınan diğer müzeler arasında Skansen Açık Hava Müzesi, İsveç Ulusal Müzesi, Nordiska Müzesi, Ukrayna Halk Mimarisi ve Yaşamı Müzesi, Danimarka Eski Kent Müzesi gibi müzeler yer almaktadır. Türkiye’den ise Ankara SOKÜM Müzesi ve Yaşayan Müze, örnek alınan müzeler arasında ilk sıralardadır.
Değerlendirilen dokuz müzeden yedisinin kuruculuğunu halk bilimi alanında uzmanlığa sahip akademisyenlerin/kişilerin üstlenmiş olması, SOKÜM Müzeciliği konusunda halk bilimi disiplinin akademik anlamda öncü olduğunu gösterir. Müzelerin kuruluşunda öncülük eden halk bilimi alanındaki bu uzmanlık bilgisi, müze personeli seçimi söz konusu olduğunda da ön plana çıkmaktadır. Belediyeye bağlı faaliyet gösteren müzelerde görevli personeller halk bilimi lisans ve yüksek lisans eğitimi almış uzmanlardan oluşurken; üniversite müzelerinde ise lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde gönüllü ya da burslu öğrencilerin müze rehberi olarak görev yapması dikkat çekicidir. Bu durum özellikle halk bilimi alanında eğitim gören bu öğrencilerin, derslerde aldıkları teorik bilgileri, söz konusu müzelerde uygulamaya dönüştürme ve uygulamalı müzecilik konusunda kendilerini yetiştirme imkanına sahip olmaları, bu müzelerin aynı zamanda bir okul işlevi üstlenmesi şeklinde yorumlanabilir. SOKÜM’ün korunması konusundaki farkındalığın üniversitelerde daha lisans düzeyinde güçlü tutulması Sözleşme’nin önerdiği koruma yöntemleriyle de uyumludur. Ancak özellikle üniversite müzelerinde, uzman personel/müze araştırmacısı/müze rehberi gibi kadrolarda eksiklik yaşanması ve yükün büyük çoğunluğunun akademisyen ve öğrencilerde olması da öne çıkan sorunlardandır. Müzelerin işleyişi ve devamlılığı için somut olmayan kültürel miras ve halk bilimi alanında uzman kişilerin istihdamının sağlanması önemlidir.
Küresel salgın sürecinin SOKÜM müzeciliğine etkilerini değerlendirebilmek için küresel salgının diğer müzelere etkisine de bakılmalıdır. Küresel salgının başlangıcında müzeler daha çok finansal sorunları, fon ihtiyaçları ya da güvenlik problemleriyle gündeme gelmiştir. Bu süreçte ziyaretçi sayılarının azalmasıyla birlikte müze personellerinin sayısında da müze bütçesine bağlı olarak ciddi oranda düşüşler yaşanmıştır. Diğer yandan küresel salgın sürecinin kendisinin müze temasına dönüştüğü örnekler ortaya çıkmıştır. Korona müzelerinin kurulması planlanmış ya da kent müzeleri gibi farklı müze türleri bu süreci derlemeye başlamıştır.
Bu sürecin bir diğer etkisi müzeleri daha yenilikçi, yaratıcı ve esnek kurumlar hâline getirmesidir. Salgın döneminde dijitalleşme, farklı alanlarda olduğu gibi müzecilikte de yaygınlaşmış, toplum ve müzeyi buluşturan aracılardan birine dönüşmüştür. Bu bakımdan yeni müzecilik yaklaşımlarında müzelerin dijital uygulamaları her geçen gün önem kazanmaya başlamıştır. Dünyada müzelerin pek çoğu küresel salgının ilk dönemlerinde müze mekânı olarak kapandıkları ve ziyaretçilerini kabul edemedikleri için faaliyetlerini çevrim içi ortamlarda sürdürmeyi tercih etmiştir.
Dünyada Google Sanat ve Kültür tarafından beş yüzden fazla müze ve galeri sanal turlara açılmıştır. Erişilebilirliği artırıcı bu bağlam Türkiye’de de Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ayasofya Müzesi, Efes Müzesi ve Zeugma Mozaik Müzesinde ya da Dolmabahçe ve Topkapı Saraylarında sanal turlara başlanması ile uygulanabilir hâle getirilmiştir. Bu durum aynı zamanda ziyaretçi kavramına dijital izleyiciyi de eklemiş ve müzelerde sanal katılım gündeme gelmiştir. Müzelerin dijitalleşme eğilimi, ziyaretçi ağlarını genişletmeye başlamış ve yapılan araştırmalar, bu dönemde özellikle kültüre ihtiyacın arttığını ve teknolojiyle yoğun ilişkisi nedeniyle genç kuşağın müzelerle daha çok buluştuğunu göstermiştir. Büyük müzeler ve küçük müzeler arasındaki ayrımın kalkmaya başlaması ise müzeler için dijital ortamda kendilerini ifade edebilecekleri bir alan yaratarak eşitlik ortamı oluşturmuştur. Özellikle dijitalleşme süreci sanal müzeciliktekine benzer tartışmaları yeniden gündeme getirmiş ve müzeler ziyaretçilerini müze mekânına yeniden nasıl çekebileceklerini sorgulamaya başlamıştır.
Buraya kadar değinilen etkiler bütün müze türlerini kapsamakla birlikte SOKÜM müzeciliğini ise küresel salgın döneminde farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekmektedir. Çünkü bu dönem durağan mekânlardan farklı olan bu müze türünü, topluluk katılımına ve deneyime açık yönleri ile hem sergileme hem de etkinlik açısından yaratım mekânları olarak ön plana çıkarmıştır. Kültüre artan ihtiyaç, dijital ortamda da SOKÜM müzelerinin özellikle yerel, ulusal ve uluslararası toplulukla ilişkilerini yüz yüze kurulan iletişimden daha yaygın şekilde kurmasını sağlamıştır.
SOKÜM müzeleri bireyleri, grupları ya da toplulukları müzelerin çevrim içi etkinliklerinde de bir araya getirmeye başlamıştır. Aynı zamanda da müzelerin ilgili topluluklara uzaktan nasıl ulaşırız ve onlarla nasıl etkileşime gireriz gibi soruları sormasına neden olmuştur. SOKÜM müzeciliği bu süreçte, SOKÜM unsurlarını dijital ortama taşıyarak insanlar arasında bağlantı kurmaya ve farklı kişi, grup, kurum veya kuruluşlarla iş birlikleri yürütmeye başlamıştır. Günümüzde de SOKÜM müzeleri de dâhil olmak üzere pek çok müze faaliyetlerini hibrit model olarak tanımlanan hem müzede yüz yüze uygulamaları ile hem de çevrim içi uygulamaları ile sürdürmektedir.
Türkiye’deki SOKÜM müzeleri, küresel salgın sürecinin başında kapanma yoluna gitmişler, daha sonra kapasitelerini asgari düzeye indirerek yüz yüze faaliyetlerine devam etmişler ve sonrasında ise ülke genelinde alınan tedbirler kapsamında ziyarete açılmışlardır. Küresel salgın süreciyle birlikte yaşanan kapanmalar nedeniyle Türkiye’deki SOKÜM müzeleri de sanal gezilerin yanında söyleşiler, atölyeler, gösteri sanatlarına yönelik faaliyetlerini çevrim içi ortamları da aktif bir şekilde kullanmaya başlamıştır. Bu ortamdaki faaliyetlerin önemli bir kısmının eğitime yönelik faaliyetler olduğu görülmektedir. Sanal geziler, okul grupları için düzenlenen çevrim içi müze tanıtımı ve dijital müze etkinlikleri, somut olmayan kültürel miras, müze ve eğitim ilişkisi konusunda söyleşiler, Türkiye’de SOKÜM ile ilişkili müzelerin küresel salgınla birlikte başlattığı ve etkin bir şekilde devam ettirdiği faaliyetlerdir.
Bu raporda SOKÜM müzeciliği dünyadan ve Türkiye’den örneklerle incelenmiş, Türkiye’deki SOKÜM odaklı müzelerin günümüzdeki durumu tespit edilerek müzelerin durumu ve faaliyetlerinin geliştirilmesi için öneriler sunulmuştur.
Türkiye’de, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü verilerine göre 352 müze ve ören yeri ile 321 özel müze bulunmaktadır. Türkiye’de SOKÜM’le ilişkili müze sayısı ise 9’dur. Rapor kapsamında değerlendirmeye alınan müzeler, “Somut Olmayan Kültürel Miras Müzeleri” ve “Somut Olmayan Kültürel Mirasla İlişkili Müzeler” şeklinde iki başlık altında toplanabilir. “Somut Olmayan Kültürel Miras Müzeleri”, adında SOKÜM kavramı bulunan müzeleri; “Somut Olmayan Kültürel Mirasla İlişkili Müzeler”, adında SOKÜM kavramı bulunmasa bile (adında yaşayan, yaşam kültürü, kültürel miras, kültürel hazine gibi kavramlar bulunan) sergileme biçimleri ve faaliyetleri SOKÜM müzeciliği ile uyumlu olan müzeleri karşılamaktadır. Türkiye’de adında SOKÜM terimini kullanan sadece 3 örnek bulunmasına rağmen sergileme yöntemi ve amaçları bakımından SOKÜM müzeciliği anlayışını benimseyen örnek sayısı 6’dır. Türkiye’deki SOKÜM müzelerinden bazıları üniversite bünyesinde, bazıları ise bir belediyeye bağlı olarak veya bireysel olarak özel müze şeklinde faaliyet göstermektedir. Türkiye’de SOKÜM’le ilişkili müzeler hakkındaki değerlendirme ve önerilerimiz aşağıda sunulmuştur:
Bu müzeler, 2003 Sözleşmesi’nin ruhuna uygun çalışmalar yürütmelerine ve bu doğrultuda SOKÜM’ün canlı bir şekilde korunmasına ve aktarılmasına katkı sağlamalarına rağmen diğer müzeler arasında SOKÜM müzelerinin sayıca az olması dikkati çekmektedir. Bu noktada yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin ve diğer kurum ve kuruluşlarla bireylerin SOKÜM müzeciliği konusunda farkındalığının artırılmasına ve bu konuda bilgilendirilmelerine ihtiyaç olduğu görülmektedir. Böylesi bir farkındalık artırma ve bilgilendirme süreci, SOKÜM müzelerinin sayısının artmasına, faaliyetlerinin nicelik ve nitelik bakımındangeliştirilmesine katkı sağlayacaktır. Ancak SOKÜM müzeciliğinin risk alanlarından biri olan tektipleşmenin önüne geçilebilmesi için bu müzelerde yerelleşmeye, topluluk katılımına ve iş birliğine dikkat çekilmesi gerekmektedir. Müzelerin bu bakımdan SOKÜM’ün korunmasında derleme, belgeleme, arşivleme, depolama veya sergileme çalışmalarının yanında toplumun katılımını sağlayacak içerikler de geliştirmesi önemlidir. Böylece müzeler, toplumda somut olmayan kültürel mirasın korunması konusunda farkındalık yaratabilecek, toplulukları da dâhil ederek bu mirasın canlı bir şekilde yaşatılması ve aktarılması için faaliyetlerini sürdürebilecek kurumlar hâline gelebilecektir. Bu noktada SOKÜM müzelerinin kuruluş aşamasında UTMK’dan, ilgili ihtisas komitesinden ve halk bilimi alanındaki uzmanlardan akademik destek alması yönünde teşvik edilmeleri önemlidir. Türkiye’de SOKÜM müzeciliği konusunda 2003 Sözleşmesi’yle uyumlu uygulama örneklerinin artması için bu konuda bir mevzuat oluşturulması ve/veya var olan müzecilik mevzuatlarında SOKÜM müzeciliğine ve müzelerde SOKÜM’ün durumuna da yer verilmesi önerilmektedir.
müzelerin SOKÜM Müzeler Ağı fikrine sıcak bakarak bu ağ kurulursa katkı sağlayacakları yönündeki dönüşleri bulunmaktadır. Müzelerin bu ağdan beklentileri ise şu şekilde özetlenebilir: Bu ağın müzeler arası iletişimi ve iş birliklerini arttırıcı bir rol üstlenmesi, koruma süreçlerinde müzelerin görevleri hususunda ortak bir yol haritası çizilmesi, SOKÜM müzeciliğinin diğer müzelerden ve müzecilik yaklaşımlarından farkının ortaya koyulması, mesleki örgütlenme açısından yararlı olması, SOKÜM müzelerinin ve müzeciliğinin kurumsal bir zemine oturtulması. SOKÜM Müzeler Ağı’nın kurulması, müzeler arası ortak çalışmalar ve iş birliklerini arttırması ve Türkiye’de SOKÜM konusundaki farkındalığa da katkı sağlaması nedeniyle önerilmektedir.