Bu rapor, 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve 11 ili etkileyen depremler sonrasında incelemelerde bulunmak üzere görevlendirilen UNESCO Türkiye Millî Komisyonu (UTMK) ve Somut Olmayan Kültürel Miras İhtisas Komitesi Başkanı Prof. Dr. M. Öcal OĞUZ, UTMK Somut Olmayan Kültürel Miras İhtisas Komitesi Üyeleri Doç. Dr. Evrim ÖLÇER ÖZÜNEL, Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Erman ARAL ve Bilge TÜZEL’den oluşan heyetin 8-11 Mart 2023 tarihleri arasında Adana, Osmaniye, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Hatay ziyaretlerine ilişkin alan araştırmasının bulgularını sunmaktadır. Ayrıca, ulusal makamların ve uluslararası toplumun somut olmayan kültürel mirası acil durumlarda koruma ve depremin yıkıcı etkilerinin azaltılması için somut olmayan kültürel mirastan yararlanılmasına yönelik çözümler üretme çabalarında faydalanacağı önerilere de yer verilmiştir.
2003 yılında kabul edilen UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşme metni, acil durumlarda somut olmayan kültürel mirasın korunmasına yönelik hükümler içermekle birlikte deprem gibi doğal afetlerin olması durumuna doğrudan bir atıfta bulunmaz. Bununla birlikte, Sözleşme’nin Uygulama Yönergesi’nde doğal afetler karşısında savunmasız nüfuslar arasında direncin güçlendirilmesi konusunda mirasın aktarımının sağlanmasına (Madde 188) ve somut olmayan kültürel mirasın doğal afetlerden kurtulmada özellikle sosyal uyumun güçlendirilmesi yoluyla katkıda bulunacak şekilde kullanılmasına (Madde 191) yönelik hükümler ifade edilmektedir. Uygulama Yönergesi, acil durumlarda somut olmayan kültürel mirası korunması konusunda iki önemli nokta üzerinde durur: Somut olmayan kültürel miras bir yandan acil durumlarda doğrudan tehdit altındayken; diğer yandan, toplulukların acil durumlara etkin bir şekilde hazırlanmasına, müdahale etmesine ve iyileşmesine yardımcı olabilir (Operational Directives, 2002: 149). Bu bağlamda, UNESCO Türkiye Millî Komisyonu Somut Olmayan Kültürel Miras İhtisas Komitesi Üyelerinden oluşan heyetin alan araştırması bu iki önemli rol üzerinden planlanmıştır.
Psikolojik acı, mal ve geçim kaynaklarının kaybı, aile üyelerinin dağılması ve insanların ölümü, kaçınılmaz olarak yaşam tarzlarında ve kültürde değişikliklere neden olmuştur. Depremin üzerinden geçen bu süre zarfında depremzedelerin çoğunluğunun iç göçle başka şehirlere geçici veya kalıcı olarak gittiği ve bölgede kalan nüfusun şehri terk etmek istememesi, ev ve iş yerlerinin kısmen veya tamamen zarar görmesi, aile bireylerinden haber alınamaması ve geçici koruma altındaki göçmenlerin şehirden ayrılamaması nedeniyle bölgede kaldığı görülmüştür. Bu kapsamda Türkiye’de bulunan göçmenlerin büyük bir çoğunluğunun da deprem bölgesinde olduğu göz önünde bulundurularak göçmenlerin durumuyla ilgili gerekli planlamaların ayrıca yapılması ihtiyacı doğmaktadır. Ayrıca depremin etkileri, dezavantajlı gruplar üzerinden daha derin hissedilmiştir. Aile bireylerinden bakıma muhtaç bireylerin varlığı sebebiyle, hasarlı evlerinden ayrılamayan kişiler bulunmaktadır. Diğer yandan farklı şehirlere göç eden depremzede vatandaşların şehre ve topluluğa uyum sürecinde; depremin oluşturduğu travmalarla başa çıkmada ve ev sahibi topluluklar arası bağları güçlendirmede somut olmayan kültürel mirasın önemli rol oynayabileceği değerlendirilmiştir.
Somut olmayan kültürel mirasın korunması ve aktarılması toplulukla ve topluluğun gündelik yaşamıyla ilgilidir. Geçiş dönemlerinden biri olan ölümle ilgili tören ve uygulamalar, ilgili dinî ritüelleri dışında kültürel ve psikolojik olarak da vefat edenlerin yakınlarını rahatlatma işlevine sahiptir. Bu süreçte cenaze törenlerinin veya yas ritüellerinin gerçekleştirilememesi bireylerin gündelik yaşamlarına devam etme sürecini zorlaştırmıştır. Depremle birlikte değişen yaşam biçimlerinde üretimin yer almasının topluluğun gündelik hayata dönmesini hızlandıracağı ve somut olmayan kültürel mirasın korunması sürecine de katkı sağlayacağı görülmüştür. Deprem bölgesindeki vatandaşlarla görüşmelerde; bireylerin gündelik yaşamlarında yeme-içme gibi temel gereksinimleri karşılamak için üretime katılma konusu başta olmak üzere gündelik yaşamlarındaki olağan sürece dönme isteği fark edilmiştir. Yaşadığı çadır kenti, kendi evi ve mahallesi olarak benimseyen bireylerin çadır kentte üretim sürecine katılma, topluluğu bir araya getirme vb. sorumlulukları aldığı gözlemlenmiştir. Çadır kentte yaşayan bireylerdeki sorumluluk bilinci, birbirini tanımayan kalabalık gruplar arasındaki çatışmaları engelleyici olmaktadır. Ev hanımlarıyla görüşmelerde onların yemek pişirme ritüellerinde özgüven ve sosyal bir amaç duygusu olduğu anlaşılmıştır. Bu kapsamda, çadırlara veya yaşam alanlarına üretimi sürdürebilecekleri mutfak araç-gereçlerinin sağlanması “yuva” ve aidiyet duygularını güçlendirici olacaktır. Vatandaşlar, aileleri ve evlerinin yanı sıra anılarını içeren fotoğraf albümleri ve manevi değeri olan ev eşyaları gibi birçok objeyi de kaybetmiştir. Bu ve benzeri durumlar, bireylerin normal yaşama ayak uydurma süreçlerini zorlaştırmaktadır. Bu bağlamda somut olmayan kültürel mirasın kimlik ve devamlılık duygusu kazandırma işlevinden yararlanılabilir.
Bu amaç doğrultusunda çadır kentlerde vatandaşlar için örgü yapımı, akıl ve zekâ oyunları, bahçe oyunları, koro çalışması, nefes terapisi, takı yapımı, resim çalışması, egzersizler ve grup çalışmalarının yapıldığı ve bireylerin psikologlarla özel görüşmeler gerçekleştirdiği gözlemlenmiştir. Özellikle kolektif etkinliklerin bir arada yaşama, problem çözme ve rehabilite etmede etkili olduğu anlaşılmıştır. Bu sebeple, yetişkinlerin iş temelli faaliyetlerle rehabilite edilirken çocuklar için de oyun ve anlatı ortamlarının rehabilite edici olduğu unutulmamalıdır. Bu kapsamda alanda çocuklara ve yetişkinlere sağlanan manevi destekler, öğretmen ve psikologların yanı sıra somut olmayan kültürel miras uzmanları ve icracılarının yönlendirmeleri ve katkılarıyla geliştirilebilir. Deprem bölgesinde hâlihazırda gönüllü öğretmen ve psikologların görev aldığı; görev sürelerinin çocuklarla uzun süreli birliktelikleri sebebiyle aşırı bağlanma sorununun yaşanmaması için kısa tutulduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca sınavlara hazırlanan çocuklar ve gençler için kurulan sınav hazırlık çadırları eğitimin sürdürülebilirliği açısından önem teşkil etmektedir.
Görüşme ve gözlemlerde çadır ve soba kurma, örgü gibi geleneksel bilgi ve becerileri kullanarak üretime dâhil olmanın, depremin yıkıcı etkilerine maruz kalan bireyler için hayata tutunmada ve yaşamı sürdürmede önemli olduğu anlaşılmıştır. UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesi’ne kayıtlı “İnce Ekmek Yapımı ve Paylaşımı Geleneği: Lavaş, Katrıma, Jupka” ve “Çay Kültürü: Kimlik, Misafirperverlik ve Toplumsal Etkileşim Sembolü” unsurları kapsamında üretimin devam ettiği ve unsurların temel ihtiyaçları karşılamada önemli olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca Kazakistan ve Kırgızistan’ın çok uluslu dosyası “Türk Göçebe Konutları”nın ve Aydın’dan bölgeye gelen kıl çadırların depremzedeler için bir yaşam alanı sunduğu not edilerek geleneksel bilginin, hayatta kalma ve acil durumlarla baş edebilmede önemli olduğu görülmüştür. Kahramanmaraş’taki Tarihî Bakırcılar Çarşısı ve Kapalı Çarşı’nın bir bölümünün zarar gördüğü; zarar görmeyen bölümlerde de Somut Olmayan Kültürel Miras Ulusal Envanteri’ne kayıtlı bakırcılık, yorgancılık ve bıçakçılık unsurlarıyla ilişkili üretim mekânlarının açık olduğu ve geleneğin icrasının devam ettiği tespit edilmiştir. Ayrıca geleneksel bilgi ve becerilerin kuşaktan kuşağa aktarımı konusunda, geleneksel meslek icracılarının ve Yaşayan İnsan Hazineleri Programına kayıtlı ustaların hayati durumlarına ve maddi zararlarına ilişkin bilgi elde edilmesi öncelikli olmalıdır. Bölgedeki incelemelerde zanaatkârların geleneği icra ettikleri mekân ve ürünlerinin zarar görmesi sebebiyle mesleklerini sürdüremedikleri ve bir kısmının da bölgeden ayrıldığı görülmüştür. Zanaatkârlar için önemli olan konu pazarlara, hammaddelere erişimi sürdürmek, geleneği yaşatacakları mekânların sağlanması/iyileştirilmesi ve yeniden kazanılmasıdır. Bu kapsamda zanaatkârların depremde gördükleri zararların telafi edilmesi, üretime geçmeleri için desteklenmesi ve bu zorlu süreci atlatmada rehabilite edici projelere katılımlarının sağlanmasının faydalı olacağı düşünülmektedir.
Depremin yıkıcı etkilerine maruz kalan veya bölgedeki diğer yapılardan daha fazla zarar gören binaların pek çok yerde ovada, dere yataklarında ve tarım arazilerinde; mezarlıkların ise dağ yamaçlarında olduğu gözlemlenmiştir. Örneğin, Kahramanmaraş’ta yıkımın olduğu Trabzon, Azerbaycan caddesi; etrafındaki sokakların bulunduğu düz ve dağlardan akıp gelen Kanlıdere, Uzunoluk ve Şekerdere’nin getirdiği alüvyon topraklar üzerindeki yapılardır. Deprem felaketiyle yerel ihtiyaçlar, üretim biçimleri ve sosyokültürel unsurları yansıtan köy/kent kurgusunun ve geleneksel mimari odağındaki yapılaşmanın/kentleşmenin önemi anlaşılmıştır. Geniş sokaklar ve yüksek olmayan yapıların kent kurgusunda var olmasının depreme karşı direnç oluşturabileceği; bunun yanı sıra tarımsal, zanaatsal ve evsel üretimi de destekleyeceği unutulmamalıdır. Başta yeme-içme ve temizlik gibi temel ihtiyaçlar olmak üzere temiz suya erişim bağlamında farklı su kaynaklarından gelen ve şehir şebekesinden bağımsız olarak içilebilir suyu olan çeşmelerin ve temizlik için hamamların hayati bir rol üstlendiği görülmüştür.
Kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve bireylerin deprem bölgesindeki yardım çalışmaları millet olarak yardımlaşma ve dayanışma kültürünün bir yansıması olarak önemli mesajlar vermiştir. Deprem bölgesindeki sosyal market ve mobil mutfak gibi sistemler bu yardımlaşma kültürünün bir parçasıdır. Deprem bölgesindeki gözlemlerde yer yer sokaklara atılmış kıyafetler görülmüş; bu durum yardımların koordineli ve sürdürülebilir planlanmasının önemli olduğunu ortaya koymuştur. Uluslararası yardımlar kapsamında deprem bölgelerine birçok ülkeden maddi ve manevi desteğin sağlanması UNESCO’nun uluslararası iş birliğini teşvik ederek barış ve güvenliğe katkıda bulunma misyonunu destekleyici olmuştur.
Bir yandan deprem bölgelerindeki çadırlara yardımlar devam ederken bir yandan da Kahramanmaraş’ın merkezinde olduğu gibi bazı yerlerde üretim başlamış ve küçük pazarlar kurulmuştur. Üretimin devamlılığı UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’na Gastronomi alanında dâhil olan Gaziantep ve Hatay’ın mutfak kültürünün korunması için de önemlidir. Ancak, geleneksel yemek kültürünün korunması ve aktarılması, topluluğun göç ettiği şehirlerde üretimine ve depremin yıkıcı etkilerinin azalmasından sonraki süreçte şehrin yeniden inşasındaki sürdürülebilirliğine bağlıdır. Kahramanmaraş Dulkadiroğlu Belediyesi Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi, Emine Göğüş Mutfak Müzesi, Gaziantep Tarihî Gümrük Han (Yaşayan Müze), Gaziantep Hamam Müzesi, Gaziantep Mevlevihanesi Vakıf Müzesi, Beş Konaklar Etnoğrafya Müzesi ve Geleneksel Malatya Evi deprem bölgesinde yer alan ve doğrudan ya da dolaylı olarak somut olmayan kültürel mirasla ilişkili olan müzelerdir. Bu müzelerin faaliyetlerine devam edebilmesi için zararlarının giderilmesi ve toplulukla bir an önce buluşturulması gerekmektedir.
Görüşme ve gözlemler, somut olmayan kültürel mirasın aidiyet duygusunu pekiştirmede; psikolojik, sosyal ve ekonomik dayanıklılığı güçlendirmede etkin olabileceğini göstermiştir. Ancak, somut olmayan kültürel mirasın bu bölgelerde yeniden canlandırılması, aktarımının sürdürülebilir olması ve somut olmayan kültürel mirastan yararlanılması için daha fazla desteğe ihtiyaç vardır. Özetle, afetin yarattığı bu acil durum sürecinde deprem bölgelerinde somut yapıların yıkılması veya zarar görmesi somut mirasın korunması ve yaşanabilir kent mimarisi açısından acil önlemler gerektirdiği gibi; somut olmayan kültürel mirasın korunmasında da etkinliklerin, programların, projelerin hazırlanması ve önlemlerin alınması gerekliliğini gözler önüne sermiştir.